Maya takviminin sonlanışı ve kıyamet beklentilerinin yoğunlaştığı uzun zaman diliminin sonuna 21 Aralık 2012 ye yaklaşıyoruz. Bir takım komplo teorilerinin havalarda uçuştuğu, uzay gemilerinin gelip dünyanın belirli birkaç bölgesinde toplanan seçilmiş insanları alıp götüreceği gibi fantastik konulara geçmeden önce bazı bilimsel gerçeklere bakmakta fayda var.
Dünyamızın da içinde yer aldığı genişleyen evrende tahmini 200 milyar galaksi vardır. Galaksiler, milyarlarca Güneş sistemlerinin oluşturduğu gezegen ve yıldız kümeleridir. Bizim Güneş sistemimizin de içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi evrendeki 200 milyar galaksiden biridir. Samanyolu galaksisinde Dünyamızın yer aldığı güneş sistemi gibi tahminen 200 milyar civarında güneş sistemi bulunmaktadır. Işık saniyede 300.000 km, bir yılda ise 9,5 trilyon km yol alır. Yani bir ışık yılı 9,5 trilyon km. dir. Bizim Güneşimiz Samanyolu galaksisinin merkezine 25 bin ışık yılı uzaklıktadır. (25.000 x 9,5 trilyon km.) Güneşimiz kendi etrafında büyük hızla döner, kütle büyüklüğü ve yüksek dönüş hızı kendi çevresinde de büyük çekim alanı oluşturur. Sistemdeki dünya ve diğer gezegenler bu çekim alanındadır ve hem kendi etraflarında hem de güneş etrafında elips şeklinde (eliptik) dönerler.
Samanyolu Galaksisi kendi merkezi etrafında saniyede 225 km hızla döner, galaksinin bir ucundan diğer ucuna olan uzunluğu 100 bin ışık yılıdır (100.000 x 9,5 trilyon km) Samanyolu galaksisinin kendi merkezi etrafında bir tam dönüşü ise 250 milyon yıldır. Evren genişlediği için galaksiler içlerinde barındırdıkları güneş sistemleri ile birlikte uzay boşluğunda hem kendi etraflarında dönerler hem de birbirlerinden uzaklaşırlar, Samanyolu galaksisine en yakın olan galaksi Andromeda, Samanyolundan 2,5 milyon ışık yılı uzaklıktadır.
Bu bilimsel veriler ışığında, bizim güneş sistemimiz, Samanyolu galaksisinin merkezine 25 bin ışık yılı uzaklıkta, galaksinin kenarlarında bir yerlerde konumlanmışken ve galaksideki 200 milyar güneş sisteminden biri iken ve doğal olarak merkezle arasında milyonlarca başka güneş sistemleri de varken, galaksinin merkezi ile 21 Aralık 2012 de hizalanmasının etkilerini kıyamet olarak adlandırmak ne kadar mantıklıdır?
Dünyaya çarpacağı varsayılan Marduk gezegenine gelince, her gün gördüğümüz Güneşe dünyanın uzaklığı 152.600.000 km. Satürn’ün dünyaya uzaklığı 1.195.500.000 km. çıplak gözle göremediğimiz Plutonun uzaklığı ise ortalama 10 milyar km dir. Efsanevi gezegen Marduk’un ise 36 milyar km. uzaklıkta olduğuna inanılmaktadır, mesafeler böyle iken, 152 milyon km uzaklıktaki Güneşten yayılan ışınlar dünyaya 8 dakikada ulaşırken ve ne çıplak gözle ne de galaksileri görüntüleyebilen teleskoplarla görülemeyen Marduk nasıl bir hıza sahiptir ki biranda gelip dünyaya çarpsın.
Foton kuşağına gelirsek, Güneşte her saniyede 564 milyon ton hidrojen, 560 milyon ton helyuma dönüşür, bu reaksiyon sırasında enerji ile birlikte bilinen en küçük atomaltı parçacığı olan nötrinolar ortaya çıkar, bu enerji ve nötrinoların sadece 2 milyarda biri 8 dakikada dünyaya ulaşır. Her saniyede her bir cm2 başına 60 milyar nötrino vücudumuza girer ilerler toprağa geçer ve dünyanın öteki ucundan çıkarak yoluna devam eder. Dünya yuvarlak olduğuna göre güneşten gelen bu nötrinolar da dünyanın bir ucundan girip öte ucundan çıktığına göre zaten dünyanın etrafında, varolduğu 4,5 milyar yıldan beri nötrino yani foton kuşağı mevcuttur.
Astrolojik olarak baktığımızda, 21 Aralık günü saat 11:11 itibariyle gökyüzünde Chiron da dahil 11 gezegen, akrep burcunda bulunan Satürnden başlayarak, ikizler burcundaki Jüpitere kadar yayılmış durumda, yani 11 gezegen 8 burca yayılmış görünümde. Bu görünüm olağanüstü bir görünüm değildir, hep olur. 5 Şubat 1962 yılında yedi gezegen Kova burcunda idi, beş gezegen de ortalama 16 derece Kova burcunda kavuşumda idi, o yıllarda bu gökyüzü oluşumunu hesaplayan özellikle Hint astrologlarda kıyamet beklentisi olmuştu, 1962 den buyana 50 yıl geçti, yedi gezegenin bir burçta toplanmasında kopmayan kıyametin, aynı gezegenlerin sekiz burca yayılmasından kopacağını beklemek te ayrı bir ironi.
Peki o zaman tüm bu söylentiler fanteziler nereden çıkıyor?
Konu ile ilgilenen herkesin düşünceleri, varsayımları olduğu gibi çoook uzun yıllardır, mistisisizm, metafizik, okültizm, inanç sistemleri, astroloji, tarih ve pozitif bilimleri merak eden ve hala öğrenen biri olarak, benim de birtakım varsayımlarım oluştu. 1880 lerin sonunda İngiliz araştırmacı James Chucward’ın Tibet’te bulunduğu sıralarda Mu tabletlerine ulaşması ve sembollerin anlamlarını öğrenerek bilgilerini kitaplaştırması sonucu, dünya Mu kıtası ve Atlantis hakkında bilgi sahibi oldu. Zamanın ilerlemesi ile birlikte dünyada teknolojik gelişmeler ve buluşlar da hızlandı. Sümer tabletlerinin çözülmesi, antik çağların, tarihin ve inanç sistemlerinin araştırılması, uzay teknolojisinin gelişmesi, dünyanın yukardan görülebilir olmasıyla birlikte, keşfedilmemiş bazı bölgelerin, arkeolojik buluntuların ortaya çıkarılması süreci hızlandı. Ülkeler ve insanların iletişimleri daha kolay, bilgiye ulaşmak daha da kolay hale geldi. Tüm bu bilimsel gelişmeler, insanların daha da bilinçlenmesine neden oldu, daha çok ve farklı konularda düşünceler üretilebilir hale geldi. Beynimiz bunca gelişmeye rağmen hala keşfedilmemişliğini koruyor, gün geçtikçe şaşırtıcı pek çok şey öğreniyoruz, algılarımız sezgilerimiz de gelişiyor. Bu tür konulara ilgilinin yoğunlaşması ise küreselleşme çabasında olan bazı ülkelerin dünyadaki ülkeleri insanları kontrol ederek tek elden yönetme isteğini kamçıladı.
1960 lardan itibaren sanıyorum ki bir proje geliştirildi ve sistemli biçimde yavaş yavaş dünyaya empoze edilmeye çalışıldı, metafizik, uzay, galaksiler ufolar derken merak uyandırıcı ilgi çekici milyonlarca kitap yüzlerce filmle bu konu hep taze ve gündemde tutuldu. Ticaret ve gelir düzeyini de tahmin edersiniz. Dünya nüfusunun artması, kaynakların kıtlaşması, iklim değişiklikleri, teknolojik gelişmelere rağmen hayatın zorlaşması, her şeyin sorgulanmasına neden olurken, bu durumdan da faydalanılması gerekti. Zamanın akışı içinde gelişmeler olurken gökyüzü, uzay, gezegenler, galaksilere ilişkin meraklar da kamçılandı.
1990 lı yılların başında yayınlanan galaktik insan isimli kitapta binlerce yıldır merak konusu olan Sirius (Tarık) yıldızında bir Galaktik Federasyon olduğu, bu federasyondan kişilerle kitabın yazarının medyumik iletişim kurduğu, bu kişilerin Samanyolu galaksisindeki düzeni sağlamakla görevli olduğu konuları işlendi ve dünyanın foton kuşağına gireceği, galaktik hizalanma olacağı, hizalanma sırasında 3 gün karanlık olacağı hiçbir elektrik sisteminin çalışmayacağı şeklinde varsayımlar ortaya atıldı. Bir tarih olarak da Maya takviminin son tarihi olan 21 Aralık 2012 seçildi. Galaktik Federasyonda olduğu varsayılan Metatron Telatron vs gibi yönetici isimleri ilginçti tabii. Bu kitap ve benzeri yayınların bir proje kapsamında yazdırıldığını düşünüyorum. Kitabın ilk sayfalarında, bu kadar acımasız bir dünyada yaşıyor olmanın, insafsız tanrı kavramını geliştirdiğinden söz edilerek, kitabı okuyanlara umut sunmak istedikleri belirtiliyor. Yani umut tacirliği. Bu yayınların artması yeterli olmadı tabii, kanal bilgileri, medyumik celselerde bilgilerin alınması adı altında verilmek istenen mesajlar da toplumlara sistemli olarak yerleştirilmeye çalışıldı. Herkesin bir kanalı oldu, içimiz dışımız kanal bilgisi doldu ki kanal bilgisi denilenler de astronomi, astroloji, bilimsel buluş ve bilgilere inanç kitaplarından da göndermeler yapıp, bolca sevgi sözcükleri ile süslenerek yayınlanmasından ibaretti.
Sanıyorum ki gelinmek istenen sonuç şu: birileri diyecek ki, dünyada insanlar aciz, aslında her şey Siriustaki Galaktik federasyondan yönetiliyor, biz de onların atadığı görevlileriz, çekilin kenara, haksızlıklarımıza, çıkarttığımız savaşlara itiraz etmeyin, düşünmenize de gerek yok, biz sizin yerinize düşünürüz, hepinizi görevli olarak tek elden biz yöneticez. Kanıt mı istiyorsunuz? Bu da benim komplo teorim olsun.. En basitinden belki sistemli bir elektronik saldırı aracılığıyla tüm elektrik, elektronik sistemlerini bozup her türlü şebekeyi çalışamaz hale getirerek kaos yaratılıp tek elden kontrole gitmek olabilir. Bu teorilerin ucu açık tabii istediğiniz kadar varsayabilirsiniz.
Peki 21 Aralıkta denilen hiçbişey olmazsa, gemiler gelmezse Şirincedeki seçilmiş insanları almazsa, ve hepimiz kopmayan kıyamet sonucu hayatımıza normal seyrinde devam edersek, tüm bu medyumlar, kanal bilgisi alanlar, yazarlar çizerler en özel insanlar ne diyecek? Milyonlarca kitapta, filmlerde, metinlerde yazılarda bin türlü kelimesi olanların bu duruma da kelimelerinin hazırlandığını düşünüyorum.. “Sevgili insanlık, canlarım, aslında kıyamet kopacaktı ama biz dünyadaki görevli seçilmiş insanlar olarak, celseler yaptık, sizin anlamayacağınız dillerle iletişime geçtik, avatarlarımız düşman galaksilerle savaştı, federasyondan rica ettik, onlar da çok önemli olan bizleri kırmadılar, kıyamet tarihini ileri aldılar, bizi izlemeye devam edin, bu sefer olmadı artık önümüzdeki kıyametlere bakıcaz, sevgililer gelin ayaklarınızı da yıkayalım, siz de sunduklarımızı alın ki her anlamdaki umut ticaretimiz artsın.”
İnsan olarak nerden geldiğimiz, dünya dışı yaşamlar, gezegenler, evren, uzaylılar var mı? gibi soruları sormak, araştırmak doğal ve geliştirici, fantastik konular da oldukça eğlenceli ve keyifli. 21 Aralıktan sonra insan bilincinin artacağı büyük uyanış olacağı doğru, yıllardır kopartılan bu kıyametin aslında bir fırsatçılık ve ticaret oyunu olduğu, bilmem ne marka giysi, aksesuarlara binlerce lira verirken bırakın başka kitapları, 20-30 lira verip kendi inanç kitaplarını bile alıp okumayıp doğru bilgiye ulaşmamanın sonucunda neler olabileceği konusunda büyük uyanış olmasını diliyorum.
Münevver Çetiner
7 Aralık 2012- Ankara